27 Ekim 2007 Cumartesi

adım atarak başladı hayat ve öyle devam ediyor

hepimizin hayatta bir amacı olduğunu düşünüyorum. farkında olsak da olmasak da, bu amacı hissedebilmiş olsak veya yanından teğetler çizerek geçmeye devam etsek de bence bu böyle. tüm amaçlara saygı duyuyorum ama benim kariyer sahibi olmak, çok başarılı olmak, insanlık tarihine geçecek bir buluş yapıp gazetelere çıkmak, "en" çok çalışan, "en" iyi, "en" güzel, "en" nazik olma, "en" şık giyinme, "en" trendi olma, "en" iyi eş, "en" iyi evlat, "en" iyi kardeş ve belki de "en" iyi anne olma gibi bir amacım yok. çünkü bunların bir kısmı için yeteneğim yok, bir kısmı için ise gösterilecek çabanın nafile olduğunu, bu işin yani "en"lerin üstesinden gelsem bile sonuçlarının beni mutlu etmeyeceğini öğrenmiş ve fark etmiş bulunuyorum. hayatın kısa olduğunu, yalnızca üst-baş için para harcamanın, kitap okumanın, puzzle yapmanın, kocamla ya da en iyi arkadaşımla konuşmanın, deniz kıyısında güzel bir kahve içmenin beni doyurmadığının farkındayım. bu düşünceler hızlı bir şekilde kaleme alındığında insan doyumsuzlukmuş,tipik bir tüketim toplumu insanı söylemiymiş gibi geliyor ama bence bunun nedeni tamamen amaç.
Işıl'cım "allah seni gezesin diye yaratmış" demişti. buna artık ben de inanıyorum. ben gezerken ve hatta gezisini planlarken, uçağa/otobüse/arabaya binişini hayal ederken, bilmediği yerlerde avare avare gezinirken, uzuuun bir yola gözlerini dikmiş bakarken, başkalarının gezi keşiflerini dinlerken,istanbul'da bitirilen bir akşamı takip eden sabahı bambaşka yerlerin fırınlarından çıkan ekmeğin kokusuyla karşılarken, ulaşım için kullanılan aracın soğuk camına alnımı dayadığımda, hiç görmediğim bir günbatımını gördüğümde, uzun süre incelediğim haritaya rağmen yine kaybolduğumda, gezi bütçesi yaparken veya geri döndüğümde harcama fişlerine bakıp neresi olduğunu hatırlamaya çalışırken, gidilecek yerlerde ne yemem gerektiğini incelerken mutlu oluyorum. kavafis "demek gidiyorsun, peki kendini de götürüyor musun" demiş ya, eğer gittiğin yere kendini de götürüyorsan aslında gitmenin anlamının eksildiğini söylemiş ya; ben ona hiç katılmıyorum gittiğim her yere kendimi de götürüyorum. bazen sıkıntımı gezdiriyorum. beğendiğim şeyleri alıyor, artık değeri azalmış olanlarla yer değiştiriyorum, gittiğim yerlere aynalar koyuyor kendime bakıyorum; iyi miyim diye, hala insan mıyım diye, hala balon görünce heyecanlanıyor muyum diye.. bunları yaşadığım şehirde de yapabilirim biliyorum ama bazen insan herşeyi hiç tanımadığı birine anlatmak ister, ben de başka sokaklarda kendimi anlatıyor, onlardan kendimi dinliyorum sanıyorum.
Bir gezi yazarı, national geographic yazarı ya da çok zengin biri olsam da aynı heyecanı yaşar,aynı şekilde mutlu olur muydum bilmiyorum? Ama ölmeden önce insanın gözünün önünden hayatı geçermiş ya; ben işte o an, bu gezilerden birinde mümkünse sevdiğim biriyle azıcık şaşkınlık, azıcık merak, azıcık telaş ile sokaklarda gezdiğim anların gözümün önünden geçmesini diliyorum. madem mazide kalan hoş bir sada ve madem yanımızda birşey de götüremiyoruz; o zaman beni gezilerim uğurlasın : -)

işte bu nedenle gezilerimi ve onlardan biriktirdiklerimi burada yazmaya çalışacağım.

planlanan ilk gezi san fransico. 9/11 de gidiyoruz, dönünce burada olacağım

sevgiler

ebru uk.

3 yorum:

Figen Ozmen dedi ki...

ebrucugum, maceralarini merakla bekliyorum. gez toz keyfini cikar. bize de damaginda kalanlari getir :-)

asyalı göçmen dedi ki...

evet ebru! "gitmiş kadar oldurt bizi"

Unknown dedi ki...

çok güzel olmuş okurekn bile başka diyarlara gideceğimize eminim,
seni tanımak bir ayrıcalık
sevgiyle kal...